19 Nisan 2011 Salı

DİYELİM Mİ O ZAMAN?

Uzun zaman oldu buraya bir şeyler karalamayalı...Aslına beynimde bir sürü yazacak konularım var ama bir türlü onları ifade edecek kelimeleri toparlayamıyorum...Yazmaya başladığım zaman hepsi birden uçacak gibi geliyor bana o yüzden de iki satır yazıp da bırakmayı istemiyorum...Bu akşam nedense içimden geldi yazmak...
Güne üzücü  haberler ile başladım her zaman olduğu gibi...Şu İETT şoförü konusu...Küçük bir bebeğin biber gazı yüzünden hastanede yatması konusu...Bıçaklanma konusu...Nasıl bir ülkede yaşadığımı tekrardan bana hatırlattıkları için çok teşekkür ediyorum büyüklerime.Ha bir de geçmiş zamanlardan kalma nükleer konusu var...Onu unutmamak lazım...Yıllardan beri beden sağlığımız ile oynayan büyüklerimiz bu sefer çözümü kökten halletmek için nükleere başvuruyorlar ve genlerimiz ile oynama yolunda adımlar atmaya yelteniyorlar...Herhalde normal bir insanda bulunan tek bir beyin, işlerine yaramadı ;mutasyona tabii tutup bizleri iki kafa yapıp beyinlerimizi çiftleştirmeye çalışıyorlar...O da güzel...Ne diyelim ki?Hayırlı olsun,tebrik ederiz sizleri bu düşünceleriniz sayesinde diyip destekleyelim mi?Neyse...Bu arada geçen haftalarda, yayınlanmasın diye kıyamet koparılan şu kitaba ne oldu?Kimseden bir ses seda çıkmadı...O kadar kitap internette yayımlandı,millet okudu...Ayaklanan ve ya baş kaldıran birileri çıkar diye düşünmüştüm ama kimseden tık yok...Korku! sen nelere kadirsin mi diyelim o zaman buna? Bir de seçim zamanı yaklaşıyor değil mi ya...Bu konuya hiç bulaşmasan iyi olacak sanırım...Hayırlısı diyelim mi o zaman ?Evet diyelim...

SANAT YÖNETMENLİĞİ

Geçenlerde bir arkadaşımın çalıştığı yerden memnun olmadığı haberini duydum ve çok üzüldüm.Bilgisayar mühendisliği okumasına rağmen bu mesleği yapmak istemediği için bir başka sektörde şansını denemek, daha doğrusu bir tecrübe kazanmak istemişti.Çalışma hayatının ne demek olduğunu bilmeyen bizim gibi öğrenciler hep merak ederler dışarıda ne olduğunu...Ya da en azından ben ve benim çevremdeki arkadaşlarım böyle düşünürüz.Büyük bir heyecanla ilk iş gününe hazırlanan arkadaşım güzel günlerin geçeceğini düşünüyordu ama evdeki hesap hiç bir zaman çarşıya uymaz...Ve hep bir yerlerden açık vermeye başlarız.Gel zaman git zaman oldu ki çalıştığı yerde mutsuz olmaya başladı çünkü yapacak bir iş bulamıyordu.Sürekli olarak şirkete gitmesi gerektiğinden fakat okulun vermiş olduğu sorumlulukları da yerine getirmek zorunda olduğundan belli bir zaman sonra arada bir çakışma yaşanmaya başlandı ve bu da beraberinde mutsuzluk getirdi.Ve bu onu büyük bir umutsuzluğa sürükledi.Ne yapacağını bilemeyen bir kuş gibi bir müddet çırpınmaya çalıştı ama olmadı.Sonunda işten ayrılmaya karar verdi.Çünkü ne iş yeri, arkadaşıma bir fayda sağlayabildi ne de arkadaşım ,onların işine yarayabildi.Uzun bir konuşmanın ardından şu kanıya vardım:her ne kadar bizler bir üniversitede tek bir bilim dalı üzerinde eğitilsek de bizler o işi yapmıyoruz ve başka limanlara gemilerimizi bağlamak istiyoruz.Bu kah sevmediğimiz  bir meslek dalı olduğundan kaynaklanıyor kah kendimizi bu meslek dalı konusunda iyi bir şekilde yetiştiremediğimizden kah bu meslek dalı üzerinde bize uygun bir iş bulamadığımızdan.Orası tartışılır bir konu tabiki de.Her insanın kendine göre nedenleri vardır.
Uzun zamandan beri sadece geceleri başarabildiğim bir alışkanlıkla kitap okumaya koyuldum.Bu akşam okuduğum bir bölümde bir meslek dalı ile ilgili bir açıklama yapılmış,sanat yönetmenliği.Çekilecek olan bir reklam filmi için setin hazırlanması,çekimin yapılacağı yerin reklam konusuna göre düzenlenmesini baz alan bir meslek.Daha önceden duyduğum bir meslek ama hiç bir fikrim yoktu onunla ilgili.Gerçi şimdi de pek derin bir fikrim yok ama en azından iskeletinin neyden oluştuğunun farkındayım.Her ne kadar yorucu ve çalışmayı çok gerektirse de yazarın bakış açısına göre çok zevkli,eğlenceli,öğretisi bol bir meslekmiş.Bir o kadar çok çalışıyorsun ama bir o kadar da çok şeyi görüyor,öğreniyor,tanıyorsun.Zaten hangi meslek kolay ki?Ne yaparsan yap hep çalışacaksın,hep yorulacaksın,hep uykusuz kalacaksın.Öle değil mi?
Gel gelelim ki benim arkadaşıma...İlk başta onunla ilgili söyleyeceğim şey:zevk sahibi bir insan.Neyin nereye yakışacağını çok iyi bilen bir insan.Plansız ve programsız dışarıya adım atamayan bir insan.Giyeceği kıyafetin bile düzgün,uyumlu ve uygun olmasına dikkat eden bir insan.Bir ahenk penceresinde yaşayan bir insan.Her konu hakkında bir bilgisi,bir düşüncesi,söyleyecek sözleri olan bir insan.Yakıştırmayı her zaman en ön planda tutar.Yeniliklere gayet açık,yaratıcı bir tarafı da bulunmaktadır.Ona verilen bir görevi de yerine eksiksiz,muntazam bir şekilde ve iyisini düşünerek getirir.
Onun, bu aralar yaşadığı meslek kargaşasına bir son buldum sanırım.SANAT YÖNETMENLİĞİ! Kitabımı elimden bıraktım ve ilk aklıma gelen arkadaşım oldu.Evet, buldum.O sanat yönetmeni olmalıydı.Çekilecek olan bir reklam filmi için hazırlanacak bir sofrada onun fikirleri yer almalıydı.Onun zevkleri baz alınarak bu sofra kurulmalıydı.Hangi çatal bıçağın kullanılması gerektiğini,renklerinin ve şekillerinin neler olacağını,masa üzerinde hangi taraflara konulacağını onun belirlemesi gerekiyordu.Arkadaşıma sanat yönetmenliği mesleğini neden bu kadar çok yakıştırdığımı anlatabilmişimdir inşallah.