14 Ocak 2012 Cumartesi

...(33)

kopkoyu içimdeki renk...
neşesiz...
bir o kadar zevksiz...
ve mutsuz...
saçma sapan...
çoğunda gereksiz...
kesip atılası...

13 Ocak 2012 Cuma

Yaşadıklarım-Yaşayacaklarım

İçimdeki sıkıntının bir anlamı yok
Her şey yolunda gibi gözüküyor
Ama öyle değil
Adını koymak lazım artık bunun
Her gün yazışmak,görüşmek ile aynı değil
Belirsizim
Kararsızım
Daha da kötüsü karamsarım
Gelsin diye bekliyorum
Ondan sonra emin olacağım verdiğim karardan
Ya da vazgeçeceğim
Kim bilir
Benim problemim güvenmek
O kadar yara aldım ki geçmişte
Kimseye açamıyorum kalbimi
Artık ne gözüktüğüm kadar iyi kalpliyim
Ne de gösteremediğim kadar sevgi dolu
Yaşananlar çok şey öğretti bana
Hep kendim gibi düşünüyorum herkesi
Çabuk kanıyorum
Çabuk kırılıyorum
Dışarıdan baksanız
O kadar sert bir kabuğu var ki
Kimse için üzülmez
Bencil dersiniz
Belki de
Artık umursamıyorum
Tek bir şey için uğraşıyorum
Değerimi anlayacak biri olsun diye
Zor zor zor

...(32)

vazgeçmenin en kolay duygu olabileceği...

...(31)

yalnızlık benim adım...en güzel hediyem...

...(30)

ne zaman ki ihtiyacım olduğunda sen hiç bir zaman yanımda olmadın...yalnızlığını çekmekteyim....

...(29)

kafayı yemenin en büyük ustası...
özenle seçeceksin boynuna takacağın ipi...


7 Ocak 2012 Cumartesi

küçük bir çocuğun adımları gibiydi bana gelişin...

küçük bir çocuğun adımları gibiydi bana gelişin...
yavaş yavaş merak içinde yaklaştın en başta...
ürkek ve çekingen gözler ile bakmaktaydın...
o kadar masumdu ki duruşun...
narin bir yapıda bedenin...
ilk önce bir adım attın korkarak...
şöyle bir kafanı uzattın...
neler oluyor orada diye soruyordu bakışların...
ikinci adımı atmaya cesaretin vardı...
ardından nice adımlar geldi...
her ne kadar korksan da....
küçük bir çocuğun adımları gibiydi bana gelişin...

...(28)

en derinlerinde sakladığı inci tanesi idi...
bembeyaz sureti...
gözleri kamaştıran güzelliği...
yeryüzüne çıkarılmadan önce...

6 Ocak 2012 Cuma

...(27)

kirletilmiş bedenine taktığın masum maske...
seni ,benim ahımdan korumaya yetmeyecek...

zaman mı???

söyleyemediğim cümlelerim var benim...
bir türlü konuşamadığım insanlar...
çekip gittiler ansızın...
acımasızca bir terk ediş...
nedenini hala bilmediğim...
ve hala anlayamadığım...
işte bu yüzden söylenmemiş cümlelerim...
biriktiriyorum içimde hepsini...
kusmak için kovalıyorum günleri...
terk edişler kadar ansızın olacak karşılaşmamız...
ve bir o kadar da acımasız...
söyleyeceklerim delecek kalbini...
en derinine kadar...
acıtacak en çok seni...
belki de hunharca bıçak saplayacak...
kanatacak seni...
ama bu sefer senin söylenmemiş cümlelerin olacak...
sen konuşamayacaksın...
terk edeceğim seni ansızın...
ve en acımasız şekli ile...
nedenini bileceksin...
nedenini anlayacaksın...
işte bu yüzden pişman olacaksın...


Düşler...

Çok büyük düşler kurduk...
İstediğimiz kişileri düşlerimize dahil ettik...
İstemediklerimizi ise dışladık...
Mekan ve zamanı şekilden şekle soktuk...
Bazen ileriye sardık saatleri...
Bazen geriye dönüş yaptık...
Mekandaki cisimleri bile bizler seçtik...
Yerlerini bir bir belirledik...
Renkleri,şekilleri,boyutları...
Her şey istediğimiz gibi idi...
Her şey planladığımız gibi idi...
Yapamadıklarımızı düşledik...
Yapmak istediklerimizi düşledik...
Geçmişi ve hatta geleceği...
Ama dünya bizim düşlerimiz kadar değildi...
Düşlerimiz kadar gerçek dışı değildi...
Düşlerimiz kadar büyük değildi...
Düşlerimiz kadar yoğun değildi...
Düşlerimiz kadar istekli değildi...
Ve daha önemlisi...
Düşlerimiz kadar temiz değildi...

5 Ocak 2012 Perşembe

...(26)

Konuştukça kelimeler anlamını yitirmeye başladı...
Anlamını yitiren kelimeler cümle kurmaya cesaret edemedi...
Sadece dinlemekle yetindi karşısındakini...

...(25)

Kadranı geleceğe çevrilmiş zamanın neresinde bulunduğunu hesaplamaya kalkma...Çünkü hiç bir zaman aynı havayı solumayacaksın onunla...

...(24)

Kırdıklarımız...
Parçaladıklarımız...
Konuşmadan...
Tek bir kelime yeter bazen...
Her şeyi yakmaya...
Ama konuşulmadı...
Ama söylenmedi...
Üstüne basıp geçtik zamanın...
Anlatılmadı...

2 Ocak 2012 Pazartesi

...(23)

Yalnızlığım ile paylaştığım tek gerçeğim gene yalnızlığım...
Bu yüzden ikimiz çok iyi anlaşabiliyoruz...

geriye dönüş...

her geriye dönüş insanı başlangıç noktasına götürür mü ???
kat edilen yolda değişen tek bir taş parçası bile yok üstelik...
sarf edilen çaba ,suyun buharlaşması misali uçup gitmiş havaya...
sağ kulaktan girenler ile sol  kulaktan çıkanlar bir olmuş...
her geriye dönüş insanı başlangıç noktasına götürür bu yüzden...

Put...

Bütün yaşananlara kayıtsız kalmak istiyorum...
Ses çıkarmamak...
Put gibi karşılarında durmak...
Tepkisiz kalmak...
Ne sevinmek ne de ağlamak...
Öylece durup bakmak istiyorum...
Hiç bir şey söylemeden...
Gözlerimi kırpmadan...
Sessizliğimin çılgın haykırışlarını duymalarını istiyorum...


Durmak Yok Yola Devam...

neden hala aynı hatayı ısrarla yapmaya devam ediyoruz ki...
yaprakları senin için yeşillenmeyen bir ağacı neden tercih edersin ki...
rengarenk çiçeklerini sana göstermeyen incecik bir dala neden tutunursun ki...
senden yağmurunu bile esirgeyen gökyüzüne neden aşık olursun ki...
ne kadar bet sesi olsa da senin etrafında ötmeyen kargaya neden yem verirsin ki...
bu böyle uzar gider...
ama biz hala aynı yanlışı yapmaya devam ederiz...

...(22)

kaçıp gitmek benin için bugünlerde en büyük sevap...
ellerimi açmış tanrıya dualar okurcasına...
şükredercesine...

Adını Mutsuzluk Koydum...

Mutsuzluk ; en can alıcı bıçak darbesidir...Bir anda vuku bulur beyninizde...Şok etkisi yaratır bedeninizde...

Mutsuzluk ; en dişisinden canavardır...Bulaşıcı bir hastalık...Ondan ona zıplayan küçük bir kene...

Mutsuzluk ; tüm bedeninizi öyle bir sarar ki ne yapacağınızı bilemezsiniz...Aslında bilirsiniz ama yapmak istemezsiniz...İçinizden hiç bir şey gelmez...Canınız istemez...Belki de her şeyi iptal edersiniz hayatınızda...

Mutsuzluk ; öyle bir illet ki yatağa çiviler vücudunuzu...Kalkmak istemezsiniz karanlık yatağınızdan...Yataktan çıkınca sanki her şey daha da kötü olacakmış gibi hissedersiniz...Saklarsınız yüzünüzü hemen battaniyenin altına...Gün ışığı bozmasın bu ambiyansı...

Mutsuzluk ; geçmeyen bir hastalıktır...Beklersiniz bir saat...Beklersiniz iki saat...Beklersiniz akşam olsun...Beklersiniz sabah olsun...Ama nafile...Atamazsınız üzerinizden o  kanser hücresini...

Mutsuzluk ; yok edilemeyen bir teröristtir...Öyle bir anda gelir konar ki güvendiğiniz dağlara...Hangi silahı kuşanırsanız kuşanın asla terk etmez beyninizi...Defalarca kurşunlasanızda asla durduramazsınız sizde ilerlemesini...

Mutsuzluk  ; son kullanma tarihi bilinmeyen tek yiyecektir...Sabah,öğle,akşam tüketirsiniz...Ya da o sizi tüketir...

Mutsuzluk ; derin bir sigara dumanını içine çekiştir...Ne yanan ucu görürsünüz,ne de bitmiş izmariti...

Mutsuzluk ; sizin her anınızda yer edinmeye başlar...Ayağa kalktınız...Aynaya baktınız...Mutsuz bir surat karşınızda...Kahvaltınızı ettiniz...Aynaya baktınız...Gene mutsuz bir surat...En güzel elbiselerinizi giydiniz...Boy aynasına baktınız...Elbiseler dahi mutsuzdur gözünüzde...Dışarı çıktınız...İki sohbet ettiniz arkadaşınızla...Ama gene de mutsuz bir surat bedeninizde...Eve geldiniz...Mutsuzluk sizi terk etmemiş...Etmez de...Her zaman yanınızda var olan bir arkadaşınız gibi olmuştur artık o sizde...İsmini düşünmeden ve yorulmadan koymuşsunuzdur...Mutsuzluk...

Bıktım-Sildim-Rahatım

Bugün bıktım her şeyden...
Bugün bıktım herkesten...
Konuştuğum...
Konuşmadığım...
Görüştüğüm...
Görüşmediğim...
Kim varsa sildim aklımdan...
Sıfırladım sayaçlarımı...
Sahte yüzler...
Sahte fotoğraflar...
Sahte gülücükler...
Sahte yorumlar...
Sildim bugün hepsini...
Sildikçe rahatladım...
Sildikçe özgürleştim...
Sildikçe hafifledim...
Sildikçe attım yükümü...
Gereksiz gördüklerim...
Çıkardım hepinizi listemden...
Okumasınlar yazdıklarımı...
Görmesinler resimlerimi...
Beğenmesinler gönderdiklerimi...
Ben kafamda rahatım...
Sildim gereksiz bedenleri...
Sildikçe de rahatladım...